Kapitalizme göre; toplumda iki sınıf bulunmaktadır: yönetenler ve
yönetilenler. Üretim araçlarının birçoğu, yöneten sınıfın elindedir ve
işletilmesi de yine yöneticilere aittir. Yönetici sınıf, oyunu belirlenen kurallara
göre değil, kendi çıkarlarına göre oynar. Zaten tüm kuralları da kendi çıkarına
göre belirler. Kapitalizmin temel kuralı da budur: en yüksek çıkarı elde etmek.
Sermayenin egemenliğini öngören, toplumun bu kriterler içinde
kıyasıya bir rekabet içinde olduğu ekonomik bir sistem olan kapitalizm de
bireycilik önemlidir, çünkü insanlar kendilerini bir toplumun parçası olarak
değil, kendi başlarına ayakta duran ve kendi hayatlarını kazanmaları gereken
"bireyler" olarak görürler. "Kapitalist toplum" ise,
bireylerin son derece çetin ve acımasız koşullarda birbirleriyle rekabet
ettikleri bir arenadır. Bu, aynı Darwin'in tarifini yaptığı, sadece güçlü
olanların yaşayabildikleri, güçsüz ve zayıfların ise ezilerek yok oldukları,
acımasız bir rekabetin hüküm sürdüğü bir arenadır.
Darwinist-kapitalist zihniyetin en önde gelenlerinden
Tille'ye göre, fakirliği önlemeye kalkıp yenik düşmüş sınıflara
yardım etmek, sözde evrimi sağlayan doğal seleksiyon yasasına set çekmek
anlamına geldiği için büyük bir yanlıştır. (Alaeddin Şenel, Irk ve Irkçılık
Düşüncesi, Ankara: Belem ve Sanat
Yayınları, 1993, s. 61)
Herbert Spencer |
Spencer, 1850 yılında Social Statistics
(Sosyal İstatistikler) adlı çalışmasını tamamlamış, devletin sağladığı her
türlü yardım sistemine, sağlık koruma tedbirlerine, devlet okullarına, zorunlu
aşı uygulamalarına karşı çıkmıştır. Çünkü Sosyal Darwinizm'e göre sosyal düzen,
güçlünün hayatta kalması prensibiyle oluşmuştur. Zayıf olanın desteklenerek
yaşatılması bu prensibe aykırıdır. Zenginler daha uygun oldukları için
zengindir; bazı uluslar diğerlerini yönetir, çünkü onlardan daha üstündür; bazı
ırklar diğerlerini boyunduruk altına almıştır, çünkü onlardan daha akıllıdır.
Spencer, bu tezinin insan toplumlarına da uygulanmasını şiddetle savunmuştur:
"Eğer yaşamak için yeterli derecede tamamsalar, yaşarlar ve yaşamaları da
iyidir. Eğer yaşamak için yeterli derecede tamam değillerse, ölürler ve
ölmeleri de en iyisidir." sözleriyle Sosyal Darwinizm'in insanlığa
bakışını özetlemiştir. (Herbert Spencer, Social Status, 1850, s.414-415)
William G. Summer |
Herhangi birini yükseltmek istiyorsak kaldıraca ve bir reaksiyon
noktasına ihtiyacımız var. Toplumda bir insanı yukarı kaldırmak demek,
başkasının üzerine basmak demektir. ( The Challenge of Facts and Other Essays,
as quoted in Mason Drukman, Community and Purpose in America: An Analysis of
American Political Theory, New York: McGraw-Hill, 1971, s. 202.] )
Sosyal Darwinistler, Darwin'in
evrim teorisini kapitalist toplumların "bilimsel" yorumu olarak
kullandılar. Doğal olarak kendi çıkarlarımızı kazanırken ezdiğimiz toplumlara karşı neden sorumluluk duyalım ki zaten bilim bunu gerektiriyor mantığına girdiler! Bunun sonucu olarak insanlar arasında, dinin getirdiği yardımlaşma,
hayırseverlik, dayanışma gibi kavramlar geçerliliğini yitirmeye başladı, bu
erdemler yerine bencillik, kurnazlık, fırsatçılık ön plana çıkartıldı.
Sosyal
Darwinizm'in en önemli kuramcılarından biri olan Amerikalı Profesör E. A.
Ross'a göre, "Hıristiyanlığın ortaya attığı toplumsal yardımlaşma ve
hayırseverlik kültü, gerizekalıların ve aptalların üremelerine ve çoğalmalarına
yarayan koruyucu bir kalkanın gelişmesine neden olmuştur."
Yine Ross'a göre, Devlet, sakatları, örneğin sağır dilsizleri koruma altına almakta, sonra da bunlar üreyerek sakat bir ırk oluşturmaktadır. Tüm bunlara doğal evrimsel gelişmeyi engelledikleri için karşı çıkan Ross'a göre, dünyayı cennet yapmanın yegane yolu, tüm aptalları, beceriksizleri ve sakatları kendi hallerine bırakarak, doğal seleksiyon süreci içinde ayıklanmalarını beklemektir. (Thomas F. Gossett, Race: The History of an Idea in America, Dallas: Southern Methodist University Press, 1963, s. 170)
Edward Alsworth Ross |
Yine Ross'a göre, Devlet, sakatları, örneğin sağır dilsizleri koruma altına almakta, sonra da bunlar üreyerek sakat bir ırk oluşturmaktadır. Tüm bunlara doğal evrimsel gelişmeyi engelledikleri için karşı çıkan Ross'a göre, dünyayı cennet yapmanın yegane yolu, tüm aptalları, beceriksizleri ve sakatları kendi hallerine bırakarak, doğal seleksiyon süreci içinde ayıklanmalarını beklemektir. (Thomas F. Gossett, Race: The History of an Idea in America, Dallas: Southern Methodist University Press, 1963, s. 170)
Andrew Carneige |
Carneige başka bir yerde ise şöyle yazar:
Rekabet kuralı burada; bazen ondan sakınırız; onun yerini tutacak bir şey bulunamadı; ve bu kural bazen birey için zor olabilse de, soy için en iyisidir, çünkü her departmanda en uygun olanın yaşamasını garantilemektedir. (Andrew Carneige, Wealth, North American Review 148, 1889, s. 655-657)
Evrimci bilim adamı, Kenneth J. Hsu, "Darwin's Three
Mistakes" (Darwin'in Üç Hatası) isimli makalesinde, Amerika'nın önde gelen
kapitalistlerinin Darwinist düşüncelerini şöyle açıklar:
Darwinizm aynı zamanda rekabetçi bireyciliğin ve bunun doğal bir
sonucu olarak İngiltere ve Amerika'daki laissez-faire kapitalizminin (salt
rekabete dayalı kapitalizmin) savunmasında kulllanılmıştı.
Andrew Carnegie "İyi olsun ya da olmasın rekabet kanunu buradadır ve ondan kaçamayız" diye yazmıştı.
Rockefeller "Büyük bir işin büyümesi, tamamen en güçlü olanın hayatta kalmasıdır ve doğanın bir kanununun işlemesidir" iddiasında bulunarak bir adım daha ileri gitmişti. (Kenneth J. Hsu, Darwin's Three Mistakes, Geology, vol.14, June 1986, ss.532-534)
Andrew Carnegie "İyi olsun ya da olmasın rekabet kanunu buradadır ve ondan kaçamayız" diye yazmıştı.
Rockefeller "Büyük bir işin büyümesi, tamamen en güçlü olanın hayatta kalmasıdır ve doğanın bir kanununun işlemesidir" iddiasında bulunarak bir adım daha ileri gitmişti. (Kenneth J. Hsu, Darwin's Three Mistakes, Geology, vol.14, June 1986, ss.532-534)
Darwinist bir toplumda sürekli rekabet ve kendi çıkarlarını düşünme anlayışı varken din ahlakının getirdiği ihtiyaç içinde olana yardım etme erdemini göremiyoruz. |
ABD'de Rockfeller ve Carneige gibi, büyük kapitalist hanedanlar
tarafından kurulan Rockfeller Kuruluşu ve Carneige Enstitüsü gibi vakıfların
evrim araştırmalarına çok önemli finansal destek vermeleri ise son derece ilgi
çekicidir.
Günümüz toplumlarının neredeyse tamamına yakınında bu kapitalist
ahlak hakimdir. Bu nedenle fakirlere, düşkünlere, sakatlara sadaka verilmez ve
bu insanlar korunup kollanmazlar. En ağır ve ölümcül hastalığa yakalansalar
dahi onları koruyacak, tedavi ettirecek bir kuruluş veya insani bir yardım
bulunmaz. Fakir olan insan bu hastalığı ile ölüme terk edilir. Küçük çocukların
acımasızca çalıştırılmaları, birçok ülkede sosyal haklardan mahrum
bırakılmaları gibi adaletsiz ve insaniyetsiz uygulamalara yoğun olarak
rastlanır.
Bugün Etiyopya gibi ülkelerin kuraklığa ve açlığa yenik düşmelerinin nedeni de bu kapitalist ahlakın hakimiyetidir. Birçok ülke yardımları ve destekleri ile bu aç insanları kurtarabilecekken, bu insanları açlık ve sefalete terk etmişlerdir.
Bugün Etiyopya gibi ülkelerin kuraklığa ve açlığa yenik düşmelerinin nedeni de bu kapitalist ahlakın hakimiyetidir. Birçok ülke yardımları ve destekleri ile bu aç insanları kurtarabilecekken, bu insanları açlık ve sefalete terk etmişlerdir.
Kapitalist toplumun bir başka özelliği de, kendi içinde de eşitsizlikleri barındırmasıdır. Bu tarz toplumlarda zenginlerle fakirler arasındaki fark giderek açılır, fakirler fakirleştikçe, zenginlerin zenginlikleri artar. Amerika gibi dünyanın en gelişmiş ülkesinde dahi milyonlarca evsiz insanın olması ve bu insanların insanlık dışı koşullarda yaşamaya terk edilmeleri kapitalist ahlakın bir sonucudur. Amerikan toplumunun bu insanların hepsini korumaya, iş imkanları sağlamaya elbette ki gücü yeter. Ancak anlayış, fakiri kalkındırmak değil de, fakiri ezerek yükselmek olduğu için bu insanlara hiçbir çözüm sunulmamaktadır. İşte bu, Sosyal Darwinistler'in, "yükselmek için üzerine basacak bir kaldıraça ihtiyaç olduğu" yönündeki iddialarının uygulamasının sonucudur.
Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekir: Zayıfların ve
fakirlerin ezildiği, sadece maddiyata önem verildiği, egoistliğin, çıkarcılığın
ve sahtekarlığın güçlü ve zengin olmanın tek yolu olarak görüldüğü toplumlar,
tarih boyunca hep var olmuşlardır; geçmişte de yalnızca maddeye değer veren ve
güzel ahlak özelliklerinden tamamen uzaklaşmış insanlar yaşamıştır. Ancak 19.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bu anlayıştaki insanlar öncekilerden daha
farklı bir sürece girmiştir. Son 150 yıldır bu acımasız yapıya sahip insanlar
ve toplumlar, artık diğerleri gibi kınanıp yerilmemeye başlamışlardır. Çünkü
yaptıkları haksızlıklara, adaletsizliklere, duyarsızlıklara, acımasızlıklara
sahte bir bilimsel maske takmışlardır. Bu davranışları artık, doğanın bir kanunu
olarak kabul edilmeye başlamıştır. İşte bu noktada Darwinizm, ahlaksızlıklara
ve acımasızlıklara bir anda meşruiyet sağlayan batıl bir din haline gelmiştir.
Robert E. D. Clark, bu durumu şöyle açıklar:
Kısaca evrim kötü şeyler yapanlara kendi vicdanıyla bir soluk
verdi. Rakiplere karşı yapılması gereken zalimlikler artık savunulabiliyordu;
şeytan iyi olarak adlandırılabilirdi. (Bolton Davidheiser, W E Lemmerts (ed)
Scientific Studies in Special Creationism, 1971 s. 338-339. )
Darwinist zihniyetin aksine Kuran ahlakı yardımlaşmayı emreder. Zengin olanın malında yoksul olanında payı vardır. Çünkü Allah, imtihan ortamı olan dünyayı kimin güzel davranışta bulunacağını görmek için yaratmıştır. Zenginlik ve yoksullukta bir imtihandır. Kuran'da şöyle bildiriliyor:
Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip
de) yoksul olan için de bir hak vardı. (Zariyat Suresi, 19)
Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve
Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve
hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)
Son 150 yıldır bilim kisvesi altına bürünerek dünyaya acı, zulüm, yoksulluk getiren sistemlerin- ideolojilerin arkasında dinsizlik ve dinsizliği körükleyen Darwinizm vardır. Dinsizliğin getirdiği acımasız ortamda kendi çıkarlarını koruyabileceklerini zannedenler, Darwinizm'i bir kurtarıcı olarak görmüş; güçlülerin yaşayarak zayıfların yok olması tezini de hayat felsefeleri olarak benimsemişlerdir.
Tuzak kurduklarını zanneden sosyalist Darwinistler, aslında kendilerine büyük bir tuzak kurmuşlardır. Bu insanlar istedikleri kadar hayat mücadelesi içine girsinler, kendilerinin, tüm dünyanın, istedikleri her şeyin, bağlandıkları önderlerin ve ideolojilerin tek sahibi tek hakimi tek Efendisi Yüce Allah'tır. Onlar her ne kadar kendilerini zayıfların elendiği güçlülerin ise kazandığı bir mücadele arenasında zannetseler de, aslında her insan, Allah'ın kendisi için yarattığı imtihanı yaşar. Kendi kazandığını zannettiği zenginlik, güç ve iktidar ise, Allah'ın insanı denemek için ona verdikleridir. Allah, insanları dünyada verdiği imkanlarla denediğini Kuran'da şöyle bildirir:
Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye. (Kehf Suresi, 7)
Sahip olduklarını yaşam mücadelesinin sonucu olarak kazandığını zannedenler, ahirette gerçeklerle yüz yüze geldiklerinde nasıl boş bir düşüncenin peşinden gittiklerini görerek, büyük bir pişmanlık ve telafisi olmayan, yüreklerini parçalayan bir sıkıntı duyacaklardır:
Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: "Bize Rabbimiz'in vadettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun." "Ki onlar Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onda çarpıklık arayanlar ve ahireti tanımayanlardır." (Araf Suresi, 44-45)
"Burcun üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı." (Araf Suresi, 48)
Darwinist-kapitalist düşüncenin etkisine girmemiş, dünyada bulunuş amaçlarını ve Allah'ın varlığını unutmamış olan insanlar ise, diğer insanları da Allah'ın yarattığı varlıklar olarak görürler. Allah'ın kendilerine emrettiği gibi diğer insanlara daima güzellikle davranır; şefkat, merhamet duyar, hoşgörü gösterir, onların üzerindeki zorlukları, sıkıntıları gidermek için ellerinden gelenin en fazlasını yaparlar. İnsanlara daima sözün en güzelini söyler, aç olanı doyurur, yetime bakar, hastaya, sakata yardım eder, onları koruyup kollarlar. İşte böyle insanlar Kuran'da bildirilen takva sahipleridir ve Allah Katında en üstün olanlar onlardır; zenginliklerine, ırklarına, renklerine, sınıflarına, ideolojilerine, felsefelerine bakılmaksızın…
Tuzak kurduklarını zanneden sosyalist Darwinistler, aslında kendilerine büyük bir tuzak kurmuşlardır. Bu insanlar istedikleri kadar hayat mücadelesi içine girsinler, kendilerinin, tüm dünyanın, istedikleri her şeyin, bağlandıkları önderlerin ve ideolojilerin tek sahibi tek hakimi tek Efendisi Yüce Allah'tır. Onlar her ne kadar kendilerini zayıfların elendiği güçlülerin ise kazandığı bir mücadele arenasında zannetseler de, aslında her insan, Allah'ın kendisi için yarattığı imtihanı yaşar. Kendi kazandığını zannettiği zenginlik, güç ve iktidar ise, Allah'ın insanı denemek için ona verdikleridir. Allah, insanları dünyada verdiği imkanlarla denediğini Kuran'da şöyle bildirir:
Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye. (Kehf Suresi, 7)
Sahip olduklarını yaşam mücadelesinin sonucu olarak kazandığını zannedenler, ahirette gerçeklerle yüz yüze geldiklerinde nasıl boş bir düşüncenin peşinden gittiklerini görerek, büyük bir pişmanlık ve telafisi olmayan, yüreklerini parçalayan bir sıkıntı duyacaklardır:
Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: "Bize Rabbimiz'in vadettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun." "Ki onlar Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onda çarpıklık arayanlar ve ahireti tanımayanlardır." (Araf Suresi, 44-45)
"Burcun üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı." (Araf Suresi, 48)
Darwinist-kapitalist düşüncenin etkisine girmemiş, dünyada bulunuş amaçlarını ve Allah'ın varlığını unutmamış olan insanlar ise, diğer insanları da Allah'ın yarattığı varlıklar olarak görürler. Allah'ın kendilerine emrettiği gibi diğer insanlara daima güzellikle davranır; şefkat, merhamet duyar, hoşgörü gösterir, onların üzerindeki zorlukları, sıkıntıları gidermek için ellerinden gelenin en fazlasını yaparlar. İnsanlara daima sözün en güzelini söyler, aç olanı doyurur, yetime bakar, hastaya, sakata yardım eder, onları koruyup kollarlar. İşte böyle insanlar Kuran'da bildirilen takva sahipleridir ve Allah Katında en üstün olanlar onlardır; zenginliklerine, ırklarına, renklerine, sınıflarına, ideolojilerine, felsefelerine bakılmaksızın…
Yorumlar
Yorum Gönder