Ana içeriğe atla

Mağara Adamı Var Mıydı? Kandırıldık mı!

Garip hırıltılar çıkarıp konuşamayan, vahşi, gelişmemiş, taşı taşla yontan, ilkel mağara insanları gerçekten tarihte var olmuş mudur? Yoksa uydurulmuş bir yalan mıdır?

Madde ve evrenin başlangıcı olmadığını, ezeli olduğunu öne süren materyalizm felsefesinin temelinde Yaratıcı'nın varlığını inkar etmek vardır. Evrenin her zaman var olduğunu ya da evrenin kendi kendine var olduğunu iddia etmek haşa Yaratıcı olmadığını söylemenin diğer bir yoludur.

Temelde insanlık tarihinin de en ilkelden en gelişmişe doğru gittiğini telkin eden; ilkel insanın yaşam şeklini açıklayan mağara devri, taş devri gibi hayali dönemler uyduran materyalizm felsefesi ve Darwinizm neden gerçekle ilgisi olmayan bir yalandır?

İlkel insan hiçbir zaman tarihte var olmamış, taş devri denen hayali bir dönem hiçbir zaman yaşanmamıştır. Bunu arkeoloji bilimin bize sunduğu bilimsel kanıtlarla inceleyelim.


  • BAĞDAT PİLİ


2500 yıllık Bağdat Pili, 13 cm yükseklikte kilden yapılmış elektrik üretme kapasitesine sahip bir çömlek. Çömleğin içinde; demir bir çubuğun etrafına sarılmış bakır bir silindir bulunuyor. İçerideki bu düzenek çömleğin ağzında ziftle kaplanmış. Bağdat Pili denen bu 2500 yıllık pil, çömlek içine konan sıvının (elektrolit bir sıvı) özelliğine göre elektrik üretebiliyor.

Bağdat Pili, 1938 yılında Alman arkeolog Wilhelm Koenig tarafından Bağdat yakınlarında keşfedildi. Bu pil üzerinde yapılan analizler, çömleğin içine sirke veya şarap gibi asidik özellikli sıvılar konulduğunu ve bu nedenle oluşmuş bazı aşınma izleri olduğunu gösterdi.

Bağdat Pili'nin 2500 yıl önce ne amaçla kullanıldığı hala bir sır.


  • KRİSTAL KAFATASI




Mayalar tarafından yapılan 3600 yıllık kristal kafatası Quartz kristalinden oluşuyor. Bu kristal kafatası üzerinde yapılan incelemeler ve araştırmalar bu kristalin yontulmasında günümüz teknolojisinden daha da üstün bir teknoloji kullanıldığını ortaya çıkardı.

Quartz kristalinden yapılan bu kafatası pozitif ve negatif kutuplaşmaya sahip olduğundan kendi elektriğini üretebilir. Piezo-elektrik silikon dioksit isimli bir tür Quartz kristalinden meydana gelen bu kafatasının ham maddesi ile günümüzde mikro işlemcilerin ham maddesi ile aynıdır. Şaşırtıcı olan bu maddenin 19. yüzyılda bulunmuş ve kullanılıyor olmasıdır.

Quartz kristalinin kırılgan olması nedeniyle bu kafatasının yontularak yapıldığı neredeyse imkansız olduğu görülmektedir.

Kafatası üzerinde yapılan mikroskobik inceleme bu kafatasında modern otomatik aletlerin ya da mekanik aletlerin kullanıldığına dair hiçbir iz bulunamadığını gösteriyor. Alt çene gibi ince detaylı bir yapının modern elmas uçlu aletler kullanılarak kırılmadan oyulması neredeyse imkansız. Bu kafatası elmas kullanılarak oyulsa bile bu işlem yüzyıllar sürecektir.

Günümüzde kristaller eksenleri tarafından yontulurlar. Bunun sebebi kristallerde moleküler bir simetri olmasıdır. Kristali kırmamak için bu moleküler simetriye göre kristal kesilmelidir. Lazer ya da modern yüksek teknoloji kesme metodları kullanılsa dahi moleküler simetriye göre kesilmediğinde kristaller kırılırlar. Ama bu Quartz kristalinden yapılan kafatası ekseninden tamamen bağımsız bir şekilde kesilmesine rağmen fizik kurallarına aykırı olarak hiçbir kırılma ya da çatlama olmadan yontulmuştur.

Ayrıca bu kristal kafatasında öyle bir teknik kullanılmıştır ki alt kısımdan ışık tutulduğunda doğrudan göz çukurundan ışık yansır. Normal şartlarda kristalin her yerinden bu ışık yansımalıydı.

Kafatasının alt kısmına yerleştirilen prizma, göz çukuruna çarpan tüm ışık ışınları bu prizmadan yansır. Bu nedenle göz çukurlarının içine doğru bakıldığında tüm oda kristal kafatasının gözlerinin içinde görülebilir.

Bu kristal kafatası Mayaların fizik biliminde çok geliştiklerini göstermiyor mu?

  • URFA GÖBEKLİ TEPEDE 11 BİN YILLIK TAŞ İŞÇİLİK





Urfa Göbekli Tepe'de bulunan 11 bin yıllık çapı 20 metreyi, boyu insan boyunu aşan T şeklindeki taş bloklar dairesel olarak dizilmiştir ve bu taşların üzerinde ince süslemeler vardır.

Bu taş blokların ilkel yöntemlerle benzerini yapmaya çalışan işçiler 2 saat aralıksız çalışmış fakat kaya üzerinde belli belirsiz bir hat çizebilmişlerdir.

Urfa Göbekli Tepe'deki T şeklinde ki taşların ilkel olarak taşındığını düşünen ekip bu taşı 4 saat boyunca yoğun çalışarak sadece 7 metre hareket ettirebilmişlerdir.

Urfa Göbekli Tepedeki bu inşa 11 bin yıl önce yaşayan medeniyetin taş işçiliğinde ileri seviyede olduklarını, ağır taş blokların taşıma işleminde düşünülen gibi ilkel yöntemler kullanmadıklarını düşündürüyor.


  • 35 BİN YILLIK MAĞARA RESİMLERİNDE OLAN KİMYA MÜHENDİSLİĞİ


Tarihi M.Ö. 35 binli yıllara kadar uzanan Lascaux Mağarası gibi mağaraların duvarlarına çizilen resimlerde kullanılan boyalar: mangan oksit, demir oksit, demir hidroksit, dentin kili (omurgalı hayvanların dişlerindeki kollajen ve kalsiyum tuzundan meydana gelen iç kısım) gibi elementler ve maddelerdi.

Kimya eğitimi almayan bir insandan, bu resimlerden herhangi birindeki boyayı elde etmesi istense bu kişi hangi elementi kullanacağını, bu elementi nasıl elde edeceğini, hangi elementi hangisiyle nasıl karıştıracağını bilemez. Bu işlemlerin yapılabilmesi için kimya alanında bilgi sahibi olmak gerekir.

Omurgalı hayvanların dişlerindeki kollajen ve kalsiyum tuzlarından oluşan maddelerden faydalanmak o dönemin insanlarının hayvan anatomisinden de haberdar olduklarını gösteriyor.

Niaux Mağarası'nda bulunan 11 bin yıllık at resminin atlarla olan benzerliği resmi yapan kişinin yeteneğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Bu resmi yapan insanların gelişmiş bir sanat anlayışına sahip oldukları açıkça ortadadır. Bu resimlerin tuval değilde mağara duvarlarına yapılmış olması o dönem insanlarının ilkel insanlar olduklarını göstermez. Sadece kişisel seçimleri nedeniyle tuval olarak mağara duvarlarını kullanmış oldukları oldukça yüksektir.

BBC 22 Şubat 2000:
Bunların ilkel adamlar tarafından yapıldığı düşünülüyordu... Ancak iki bilim adamının yaptığı çalışmaya göre, antik ressamlarla ilgili bu kanaat tamamen yanlış. Onlar bu resimlerin kompleks ve modern toplumun kanıtları olduğunu düşünüyorlar. 

Evrimci iddiaya göre, insanın kültürel gelişiminin de biyolojik gelişimiyle doğru orantılı olması gerekir. Örneğin, insanlar önce basit çizgilerle sanatsal duygularını ifade etmeli; daha sonra bu çizgiler biraz daha gelişmeli, bu gelişme yavaş yavaş ilerleyerek sanatsal yetenek doruk noktasına ulaşmalıdır.

Oysa insanlık tarihine ait bulunan ilk sanatsal izler bu varsayımı temelden yıkar. Sanat tarihinin ilk örnekleri olarak kabul edilen mağara resimleri, oymalar ve kaya kabartmaları dönemin insanlarının üstün bir sanat anlayışına sahip olduklarını gösteriyor. Mağaralarda araştırmalar yapan bilim adamları bu resimleri sanat tarihinin en önemli ve değerli çalışmalarından biri olarak değerlendiriyorlar. Resimlerdeki gölgelemeler, perspektifin kullanımı ve zarif çizgiler, kabartmalarda ustaca yapılan derinlik hissi, oymalarda güneş ışığının çarpmasıyla meydana gelen estetik oynamalar evrimcilerin açıklayamayacakları özelliklerdir. Çünkü bunlar Darwinist iddiaya göre çok daha ileride ortaya çıkması gereken gelişmelerdir.



  • ICA TAŞLARI


Dinazor derisini gösteren Ica taşı ve dinazor derisini gösteren fosil
Beyin ameliyatının resmedildiği Ica taşı

Dinazor ve insanların ilişkisi

Teleskopla gökyüzünü inceleyen insan


Peru'da bulunan Ica Taşları bir taş ansiklopedisidir. Yaklaşık 15 bin adet taşlardan oluşan bu ansiklopedi de resimlerle beyin ameliyatı gibi cerrahi operasyonlar, teleskopla yıldızları izleyen insanlar, dinazor derisinin yapısı vb resmedilmiştir. Milyonlarca yıllık dinazor fosillerine bakıldığında Ica taşlarında resmedilen dokuyla aynı olduğu görülüyor. Bu taşlardaki çizimler çeşitli bilgileri diğer insanlara ulaştırmak için resmedilmiş sanki aynı ansiklopedi mantığında olduğu gibi.

Ica taşları değişik boyutlardadır. Bazıları avuç içi kadar, bazıları sehpa boyutlarındadır. Çizilecek resme göre o dönemde yaşayan insanların taş boyutunu seçtikleri anlaşılıyor.

Ica taşlarındaki çizimler hiçbir kesinti olmadan çizilmiştir.

Ica taşları volkanik özellikler gösterip andesit içerirler.

Ica taşlarında ticaret yapan insanlar, eski zamanda kıtaların halini gösteren dünya haritası, hayvan resimleri, büyük bir ihtimalle dinazorları evcilleştirmeye çalışırken dinazorların insanları öldürdüğüne dair resimler, kan damarlarının ince hortuma benzettikleri resimler, doğal enerji ürettiklerine dair resimler resmedilmiştir.


Ticaret

Çeşitli hayvanların resimleri

Dünyanın kıtalar ayrılmadan önceki haritası
Muhtemelen insanın evcilleştirdiği dinazor



İnsanın dinazorları evcilleştirmeye çalışırken yaşananlar :)
Açık kalp ameliyatı (Kalbin detaylarına dikkat!)

Bize ilkokuldan beri mağara insanları, taş devri düşüncesi telkin edilmişti. Evrimini tamamlayamamış, sosyal olmayan, gelişmemiş ilkel toplumların olduğu söyleniyordu. Fakat arkeolojik kanıtlara baktığımızda ilkel sandığımız insanların tıpta, astronomide, fizikte, kimyada, ticarette, teknolojide, mühendislik alanları gibi bir çok alanda gelişmiş toplumlar olduklarını görüyoruz. Evrime göre ilk insanların yarı hayvan-yarı insan; sosyalleşmemiş, taşı taşla yontan, teknolojiden, bilimden uzak olmaları gerekiyordu. Fakat bilimsel kanıtlar bunun tam aksini gösteriyor.


  • 12 BİN YIL ÖNCE ANADOLU'DA YAPILAN BEYİN AMELİYATI

Trepan


Günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce Aksaray'da "Aşıklı Höyük" köyünde, 20-25 yaşlarında bir kadının kafatasında tıp dünyası açısından oldukça önemli ve ilk olan "trepanasyon" adı verilen beyin ameliyatı izlerine rastlanmıştır. Operasyonun hasta ölmeden yapılmasına delil olarak; delik etrafındaki gözenekler ve delik kenarlarının kalınlaşması gösterilmektedir.

Aşıklı Höyükte bulunan 12 bin yıllık kafatası üzerinde yapılan operasyonda ilginç bir yön daha vardır. Ameliyat "obsidyen" ile yapılmıştır. Obsidyen taşı hijyenik açıdan sağlıklı ve volkanik özellikli olduğu için; diğer taşlardan daha sağlam ve keskin olduğu için tercih edildiği düşünülmektedir.


Bilimin sunduğu kanıtlara göre yarı maymun-yarı insan, dik duramayan, garip hırıltılar çıkaran, vahşi, ilkel mağara adamları tarihin hiçbir döneminde var olmamışlardır. Karanlık bir mağarada postlara bürünerek oturan, konuşma yeteneği olmayan yarı insan- yarı maymun canlılar sadece bir hayal ürünüdür. Tarihte de günümüz toplumları gibi belli alanlarda çok gelişmiş ve belli alanlarda gelişmemiş medeniyetler olmuştur. Örneğin günümüzde teknolojide, bilimde gelişmemiş toplumları göstererek bu toplumlar gelişmemiştir; evrim sürecini tamamlayamamıştır demek bilim dışı konuşmak olurdu.

Bilim, evrim iddiasını tamamen yıkmaktadır. Canlı türleri hiçbir zaman birbirlerine dönüşüp evrimleşmemişlerdir. Aynı şekilde insanda maymun benzeri canlılardan evrimleşmemiştir. İnsan var olduğu günden itibaren yüksek bir kültüre sahiptir. Tarihin evrimi hiçbir zaman var olmamıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayret ettiğim konulardan biri

Her zaman sosyal medya hesaplarımdan ara ara ayet paylaşırım ya da Allah'ın varlığını birliğini anlatan konuları anlatırım. Fakat yeni farkettim; bazen özellikle de ayet paylaşmamdan rahatsız olan bir kesim insan oluyor. Bu insanların Müslümanım demesi ve ayet bilmemesi ise beni hayrete düşürüyor. Üstelik ayet bilmemesine ama ayeti okumasına rağmen ayeti değil de kendi mantığını doğru buluyor. Ve bu mantığı ayetten üst tutuyor haşa. Bu ne kadar yanlış!  Halbuki her insanın kendi mantığı olabilir. Bu durumda birden fazla mantık çıkabilir. Mantıklara göre din yaşayacak olursak bu sefer tek bir din değil birden fazla din olacaktır. Ama İslam tek bir din ve tek bir Kitabı var o da Kuran. Ve Kuran apaçık ayetlerle Kendisini açıklıyor. Bu durumda Müslümanım diyen her insanın Kuran'a uyması mı makul yoksa kendi geleneklerini, kültürlerini ve hatta mantıklarını İslam diye yaşamaları mı makul? Bakara, 99.   Andolsun Biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan başkası inkar etm

Farkında mıyız?

Dünyanın çivisi çıkmış gibiydi ama 2020 yılında bu bir çok insan tarafından daha da çok hissedildi.  Her tarafımız belalarla, zorluklarla çevrili.  İnsanları nefessiz kalmakla sınayan salgın hastalıklar, depremler, yeryüzüne düşen göktaşları, yanı başımızda olan bir ülkede senelerdir süren savaş, Myanmar da  yaşama, kimlik sahibi olma gibi  en temel hakları bile ellerinden alınan  Müslümanlar, sevgisizlik ve Darwinist zihniyet sonucu ölen insanlar, kıskançlıktan dolayı fitne çıkarıp oyun oynayan insanlar ve  bunun gibi daha bir çok ahir zamanda olduğumuzu gösteren olaylar.. Ahir zaman zorluklarla, korkulu gibi görünen olaylarla dolu ama yine de zorluklarla beraber kolaylıklar da var. Düşünün; şiddetli gök sarsıntıları, yıldırımlar, seller, depremler, gök taşlarının dünyaya düşmesi, yangınlar, salgın hastalıklar, savaşlar hepsi aynı anda oluyor. Böyle kıyamet gibi bir ortamın içindesiniz.. Ne hissederdiniz? Müthiş bir korku. Ölümün size yaklaştığını düşünmez miydiniz? Fakat Allah o kada